Yerel turizm bir paradoks mu?

Popüler ama yorgun destinasyonlar turizmde yavaşlamak istiyor. Aşırı turizm tartışmaları devam ederken yerel veya otantik olanı deneyimleme isteği artıyor.

Abone Ol

Gezginlerin farklı kültürleri öğrenme noktasında samimi duyguları oluşuyor. Bu durumu kısmen post-turizm olarak tanımlayanlar da var.

Aslında turizm sektörü bu talebe farklı düzeyde başarıyla yanıt verdi, kısmen de otantikliği öne çıkaran paketler sunuldu. Tabii bu bir paradoksu da beraberinde getiriyor. Turistlerin tüketimi için tasarlanmış bir cazibe merkezi ne kadar otantik olabilir?  Yerli deneyim için tedarikçinin ortaklık kurarak biçtiği elbise, kendisini geri çekerek deneyimin asıl sahibi yerlilere bu elbiseyi sunma imkânı vermesi deneyim odaklı seyahat için ikna edici olabilir.

2018 yılında Peru’nun Iquitos şehrinde Amazon yerlileri ile tanışma fırsatım olmuştu. Ancak birkaç dakika içinde bunun bir ‘yerli kurgu’ olduğunu anlamıştık. Ancak yine de bizim için keyifli bir andı. Sonuçta Amazon Nehri kıyısında ormanda onları otantik kıyafet ve mızraklarla görmüştük. Birkaç yüzyıl geriye gitmiştik. Yerelle bağ kuran bu tiyatro çadırı önümüze konsa da Amazon’un içinde hala kabile hayatı yaşayıp sözlü kültüre göre hareket eden, yabancıya mesafeli insanlar olduğunu da öğrendik. Bir taraftan bu terzi işi kurgu anlaşılır geliyor. Çünkü turizmde güvenlik ve sağlık ihmal edilerek sunulan deneyimler çok iddialı durmanın ötesine gidemeyebilir.

Otantik turizmde yerelden küresele giden izleri de sürebilmek mümkün. Bu da tabi neyi ne kadar yerel yapıyor sorusunu da o paradoksun içine koyuyor. Örneğin Freddie Mercury düşünmeden bir Zanzibar seyahati yapabilir misiniz?

2016 yılında ölümünün 400. Yılında William Shakespeare’in Stratford’taki evini gezerken tarihin bir kenarından çıkmış Romeo ve Juliet’in balkon sahnesinin canlandırıldığını görmek keyif vericiydi, üstelik Genç William çalışma odasında sizinle fotoğraf çektirmeyi bekliyordu. Tabii bunlar orada yaşayan tarihi süsleyen küçük detaylar. Yoksa güçlü olan ürün tıpkı Amazon’un varlığı gibi Shakespeare’in Stratford’taki evinin aslına uygun yaşatılması, hemen yanı başındaki müzesi ve şehrin buram buram Shakespeare kokması.

Tabii her şeyi ne kadar otantik diyerek turiste sunabiliriz? Bazı influencer olarak bilinen sosyal medya fenomenlerinin Guatemala’da gangsterlerin ona silah çekmesini yaşadığı büyük bir deneyim gibi anlatması veya pasaportunda vize damgası olmadan üçüncü dünya ülkesinde trenle sınırı geçebildiğini söylemesi genç gezginlere sunulan gerçek bir turist deneyimi olabilir mi?  

Bu ayın başlarında Avustralya'nın Perth kentinde düzenlenen Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi'nin Küresel Zirvesi'nde, yerli kültürü birçok kez açılış konuşmalarında, panellerde ve çeşitli performanslarda sahneye çıktı. Avustralya yerli turizmine kaynak ayırıyor ve iyi sonuçlar elde ediyor: Haziran itibarıyla yerli odaklı faaliyetlere ziyaretçi katılımı bir önceki yıla göre %135 artmış durumda.

Discover Aboriginal Experiences tarafından düzenlenen turlar dikkat çekiyor. Avustralya’da 60 bin yıllık bir kültürün izlerini görmek, bumerang atmayı öğrenmek, Aborjin sanatını ve gastronomisini deneyimlemek paha biçilemez olsa gerek.

Seyahat yazarı Arnie Weissmann’ın Perth şehrinin yaklaşık 12 mil güneybatısında bulunan, artık kapalı olan Unesco Dünya Mirası Alanı statüsündeki Fremantle hapishanesinde bir sanat turuna çıktığını söylerken, “Hapishane bir galeriye dönüştürülmüş değil; hapishane galerinin ta kendisi” diyor.

Tur, ziyaretçileri avlularda ve hücrelerde hükümlüler tarafından çizilen duvar resimlerine ve imgelere götürüyor. Bazıları kaba, korkunç, cinayet sahnelerini tasvir ediyor. Hikayeleri, Avustralya ve Aborijin tarihinin önemli bileşenlerini kapsıyor. Sömürge yöneticileri başlangıçta ülkeyi devasa bir ceza kolonisi olarak görüyorlar. Eski Yerli kültürünü bastırılması gereken bir rahatsızlık olarak anlatıyorlar.

{ "vars": { "account": "G-G5X01GEY79" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }